2 Mart 2010 Salı

Tabiat Eczanesinden Isırgan

ISIRGAN OTU
Isırgan otu, kara kavuk, hatmi, çörekotu ve karahindibayı herkes bilir; ancak pek çok insan dünyanın birçok yerinde bulunan bu çeşit bitkilerin tıbbî ilâç olarak kullanıldığının farkında değildir. Öncelikle, tabiat eczahanesinden şifa kaynağı olarak bize sunulmuş olan bitkilerden biri olan ısırgan otunu tanımaya çalışacağız.
Nerede yetişir?
En Hangi durumlarda tesirlidir?
Her iki ısırgan otu çeşidinin birçok şifalı yönü olduğu söylenir, şimdiye kadar kesin olarak teyit edileni ise idrar söktürücü özelliğidir. Bundan başka ısırgan otu:
- Kanı temizler.
- Metabolizmayı uyarır.
- Def'i haceti kolaylaştırır.
- Gut ve romatizma hastalıklarında rahatlık sağlar.
- İdrar yolları ve böbrek iltihap ve rahatsızlıklarında tedaviyi destekleyici tesir gösterir.
- Karaciğer, safra kesesi ve dalağa iyi gelir.
- Bayanların şiddetli âdet kanamalarında, kanın normal akışını sağlar.
Çevreci çiftçiler, ısırgan otu gübresine umut bağlamaktalar. Hayvan besicileri; at, kümes hayvanları ve sığıra besleyici yem olarak kurutulmuş ısırgan otu verirler. Özellikle bu durumda sığırın daha fazla süt vermesi beklenir. Avrupalı pamukla tanışmadan önce ısırgan otu sapının liflerinden bir çeşit bez imal ediyordu. Ayrıca birçok kelebeğin tırtıllarının ısırgan otu yemeden hayatta kalmaları mümkün değildir. Şayet ısırgan otu ararken bir dizi tırtılla karşılaşırsanız, meydanı onlara bırakınız. Isırgan otunu başka yerde bol miktarda bulabilirsiniz.

Nasıl işlenir?
Bitkinin herşeyi kullanılabilir. En iyi toplama zamanı, çiçekleri açmadan önceki dönem yani ilkbahardır. Trafiğin yoğun olduğu cadde ve zehirleme ile haşere mücadelesi yapılan yerlerden toplanmamalıdır. Toplarken eldiven giyilmelidir. Isırgan otu taze olmalı ve bol miktarda toplanmalıdır. Özellikle taze filizleri, sebze yemeği için elverişlidir.

Isırgan otu çayı
Çay için ise; 10-15 santimetre büyüklüğünde ısırgan otu saplarını iple bağlayınız. Bu bağları gölgeye asarak kurumaya bırakınız. Ne zaman ısırgan otu yaprakları çıtır çıtır kurursa, o zaman yaprakları sapından ayırınız. Kurumuş halde ısırgan otu artık dalamaz. Bu şifalı bitki, cam kavanozda ışıktan uzak muhafaza edilmelidir.

2-3 çay kaşığı kurutulmuş ısırgan otunu bir bardak (150 ml) suyla kaynatıp 10 dakika bekletiniz, daha sonra süzünüz. Tedavi maksadıyla günde iki-üç bardak olmak üzere, iki-üç hafta ısırgan otu çayı içiniz.

Taze yapraklardan yapılan çay: ¾ litre suya 40 gram ısırgan otunu yapraklarıyla kaynatıp, 15 dakika bekletiniz (bir günlük doz). Kalb ve böbrek fonksiyonlarının yetersizliği sonucu oluşan su birikimi (ödem) durumunda bu çay içilmemelidir. Şüpheli durumlarda hekiminize baş vurunuz. Sebze olarak ısırgan otu
Yaklaşık 800 gram taze filiz ve yaprakları dört kişilik yemek için yeterlidir. Evvelâ iyice yıkanarak, içinde bol su bulunan büyük bir kapta biraz haşlanmalıdır. Kaynamış suyu dökünüz ve ısırgan otunu soğumaya bırakınız. Daha sonra yaş yaprakları sucuk biçiminde yuvarlayınız ve şerit halinde kesiniz. İçinde, ince kıyılmış soğan veya iki-üç diş sarımsak bulunan zeytinyağında; hafif ateşte kavurunuz. İsteğe göre tuz, karabiber ve baharat ilâve edilebilir.

Tabiat Eczanesinden Soğan


KALBİN DOSTU SOĞAN

Soğan eski çağlardan beri gıda olarak kullanılan şifalı bir bitkidir. Binlerce yıl önce taşlara yazılan yazılardan fevkalade yararlı olduğunu görüyoruz. Soğanın halk hekimliğinde kullanılması binlerce yıllık tecrübeye dayanır. Bunlar papirüs kağıtlarına veya taşlara yazılarak ifade edilmiştir. Soğanın birçok hastalıklara karşı kullanılması ihtiva ettiği bazı etkili maddelerden ileri gelmektedir. Mesela taşıdığı sulfosid sebebiyle antibiotik etkiye sahiptir.

Soğanın, halk hekimliğinde uzun süre kullanılan ve bilimsel olarak da kliniklerde etkisi tesbit edilen iki önemli tedavi edici özelliği vardır.

Kalbi güçlendirir, dolaşım bozukluğunu giderir: Soğan suyu kalbi güçlendirmektedir. Ayrıca kan basıncını (tansiyonu) düşürücü etkiye sahiptir. Kan yapımına yardımcı olur ve ağır kansızlık vakalarını ortadan kaldırır. Kan temizleyici etkisi yanında kalp çarpıntısını giderir. Kalp hastalıklarının belki de başında kalp enfarktüsü gelmektedir. Bu şifalı bitki kalbimizi enfarktüse karşı da korumaktadır. Koruma mekanizması şöyledir:

*İhtiva ettiği flavonoid etkisiyle damarları genişletir, yüksek tansiyonu düşürür.

*Kanı sulandırır.

*Kolesterolü düşürür.

*Taşıdığı esterler kanın pıhtılaşmasını önler
.

Bunun için soğan ya muntazam ve sürekli olmak üzere çiğ yenmeli veyahut da günde üç defa yemeklerden önce birer çorba kaşığı soğan suyu içilmelidir.

Soğanın daha çok pişik yönden destek olması gibi faydaları sebebiyle birçok psikosomatik hastalıkta önemli tesiri olduğu düşünülmektedir. Bu tesir aşırı endişeyi ortadan kaldırmasından veyahut da stresi yok etmesinden ileri gelmektedir. Bunun için soğan düzenli ve sürekli olarak çiğ yenmelidir.

Bu iki önemli etkisi yanında soğan, daha birçok hastalıkların tedavisinde veya korunmasında kullanılmaktadır. Bunlara kısaca değinelim:

*Burun kanamalarını durdurmak amacıyla soğan yumrusu ikiye kesilir yarısı burnun önüne bağlanır.

*Soğan mide mukozasındaki bezlerin salgısına uyarıcı etki yaptığı için iştah açma özelliğine sahiptir. Bu sebeple iştahsızların salatada veya çiğ olarak bol soğan yemeleri gerekir.

*Çocuklarda bağırsak parazitlerini dökmek üzere aç karnına günde üç defa yemeklerden önce birer tatlı kaşığı soğan suyu içilmelidir.

*Karın sancılarına ve mide kanamalarına karşı çok ince doğranmış soğan süt içerisinde kaynatılarak içilir. Dibinde toplanan soğanlar ise yenir.

*Mide ve bağırsaklarda gaz oluşumuna, ayrıca mide boğaz yanmasına karşı ince doğranmış soğan ekmekle yenir.

*Ayak, bacak, karın, göğüs ve ellerdeki şişmelere karşı günde üç defa yemeklerden önce birer çorba kaşığı soğan suyu içilir.

*Boğaz iltihabı (Iarenjit)’in tedavisi, sesin güzelleştirilmesi, sinirsel rahatsızlıkların tedavisi, öksürüğe, bronşit ve boğaz ağrısına karşı en iyi ilaç soğan suyunun balla karıştırılarak yenmesidir. Bu maksatla hazırlanan macundan günde üç çorba kaşığı yenmelidir.

*Nasırları yok etmek için, sirke içerisinde kaynatılan soğan, nasır üzerine konarak bağlanır ve bu işlem birkaç kez tekrarlanır.

*Balgam çıkarmak amacıyla soğan yağ içerisinde çıtırdayacak kadar pişirilir, mümkün olduğu kadar sıcak halde göğüs üzerine sürülerek ovulur. Böylece kolayca balgam çıkarılması sağlanır.

*Çıbanları olgunlaştırmak için soğan yumrusunu oluşturan yapraklar haşlanarak çıban üzene konur.

*Dizanteri veya bağırsak iltihaplarına karşı çiğ yumurta sarısı, taze tereyağı, iyice ezilmiş kimyon tohumu ve fazla miktarda soğan suyu karıştırılır ve günde üç defa birer çorba kaşığı yenir.

*İdrar yolları ağrılarında, taze kesilmiş ve ısıtılmış soğan, sıcak sıcak ağrıyan yerin üzerine konur ve bu işlem birkaç kez tekrarlanır.

*Dudaklarda uçuklama her insanın başına gelmiştir. Bunlardan, kesilmiş soğanla ovarak kurtulabilirsiniz.

*Genciyle yaşlısıyla çoğu insanlarımızda saç kepeği sıkıntısı vardır. Soğanla hazırladığınız karışım bu üzüntünüzü ortadan kaldırabilmektedir. Nasıl mı hazırlayacaksınız? Çok kolay. Bunun için üç-beş kuru soğan ince ince kıyılır ve tuvalet ispirtosunda bir hafta bekletilir. Bunu takiben hazırlanan karışım bir şişeye süzülür. Bir litre suya bu eriyikten 3-4 damla ilave edilerek saçlar iyice yıkanır. Bu tedaviye en az bir hafta devam edilir.

*Romatizmal ağrılarda ağrıyan yere ve arı sokmalarında ilk tedbir olarak soğan suyu sürülür.

*Şeker hastalığına karşı bol miktarda soğan yenir.

*El ve ayak tırnaklarının çabuk kırılması halinde, tırnakları sık sık soğan suyu ile oymak gerekir.

*Safra kesesi salgısını artırır ve bunun sonucu olarak taş oluşumunu önler.

*Kesik ve yanık yaralarının mikrop almaması için soğan suyu sürülür.

*Bunların dışında soğanın vücuttaki zehirli maddeleri yok etme, hazmı kolaylaştırma, idrar sökücü, kramp çözme, gribi önleme, ameliyattan sonraki hissizliği giderme gibi daha birçok etkileri de vardır.


Bugün başta sarı, mor ve kahverengi olmak üzere çok değişik soğan çeşitleri vardır. Hepsinin hastalıklara karşı tedavi özelliği hemen hemen aynıdır.

Soğan bazıları tarafından kokusu sebebiyle sevilmemektedir. Ağızdaki soğan kokusunu gidermek için maydanoz veya kahve çiğnemeli, elma veya bal yemelidir.

Bu arada mutfaktaki hanımlara veya beylere birkaç tavsiyemiz olacak:

Soğandan istenen faydayı elde edebilmek için doğru kullanılması gerekir. Mesela, soğan hiçbir zaman kullanılma vaktinden önce soyulmamalı veya küçük parçalara ayrılmamalıdır. Nitekim soyulan ve kesilen soğanların, hava ile temas ettiğinde ihtiva ettiği birtakım tedavi edici maddeleri kaybolmaktadır. Soğanın, doğrandıktan yarım saat sonra, içerisinde bazı ayrışmalar meydana geldiği tesbit edilmiştir. Bu ayrışma maddeleri hassas bağırsak ve midelerde gaz toplanmasına, mide ekşimesine ve karın ağrılarına sebep olmaktadır. Salatalara soğan ilavesi tavsiye edilmektedir. Sos içerisindeki soğanın hazmı ise çok zordur. Soğan hiçbir zaman sarımsağın yanında yenmemelidir. Aksi takdirde bağırsaklarda mayalanma sonucunda ağrı yapar. Acı soğanların acılığını hissedip gözlerinizin yaşarmaması için çok keskin bıçakla kesilmesi gerekir.

Son olarak zikredebileceğimiz önemli bir husus ise, bitkilerin tedavide kullanılması klasik tedavi yöntemlerinin terkine sebep olmamalıdır.

Çörek Otu



Tabii ilaç olarak asırlarca milletimizce bilinen ve kullanılan çörekotunun sayısız faydaları Avrupa’da yeni yeni keşfediliyor.Biz hem bu çalışmaları hem de bu konu ile ilgili olarak C.B.Ü. Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Sayın Doç. Dr.Cevdet Nergiz Bey ile yaptığımız röportajı sunuyoruz.

Sayın Hocam;

-Batıda ve özellikle Almanya’daki yeni araştırmalarda çörekotu hakkında enteresan özellik ve bulgulardan söz ediliyor. Acaba Türkiye’de bu konu hakkında çalışma yapılmış mıdır? Kısaca bilgi verebilir misiniz?

- Çörekotu ile ilgili çalışmalar çok fazla değildir. Bu konu ile ilgili olarak Mısır’da, Hindistan’da, Rusya’da ve Suudi Arabistan’da yapılan çalışmalar bulunmaktadır. Amerika’da ve İngiltere’de yayınlanan bazı dergilerde bu konu ile ilgili yayınlara rastladık, ancak çalışmaların yapıldığı yerler yukarıdaki saydığım ülkelerdir. Benim tesbit edebildiğim kadarıyla çalışmaların 1880 yıllarına kadar gerilere gittiğidir. Bu yıllarda Hindistan’da yetişen çörekotunun yağının çıkarılıp fiziki ve kimyevi özelliklerinin araştırıldığına dair kaynaklar vardır. Tarihten günümüze kadar çörekotunun üç farklı gaye için kullanıldığı ortaya çıkmaktadır:

a) Baharat olarak,

b) Değişik gıdalarda tat, koku ve çeşni maddesi (flavoring) olarak,

c)Tıbbi gayelerle tedavi edici olarak.

Bunlardan özellikle tıbbi gayelerle kullanımı çok ilgi çekicidir. Mesela Mısırlılar tarafından idrar söktürücü, gaz giderici, solucan düşürücü (antelmintik) ve sesi iyileştirici (diaphonetik) olarak kullanıldığı, yağının ise astım rahatsızlığında tedavi maksadıyla kullanıldığından bahsedilmektedir.

Türkiye’de ise, çörekotu ile ilgili olarak Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi” isimli Prof. Turhan Baytopun kitabında, çörekotunun türlerinden, yetiştiği bölgelerden, tedavi alanından ve baharat olarak kullanıldığından bahsedilmektedir. Bunun dışında “Şifalı Bitkiler” isimli piyasada mevcut kitapların her birinde kısa bilgilere rastlanılmıştır. Ancak bu bilgiler ilmi olmaktan ziyade tevatür bilgilerdir.

- İslami kaynaklarda sağlam hadis olarak kabul edilen Efendimiz (sav)’in “Gerçekten şu çörekotu, ölümden başka birçok hastalık için şifadır” beyanı ışığında, bu bitkinin bileşiğinde acaba ne gibi değerli vitamin ve mineral maddelerini tespit ettiniz? Özellikle insan sağlığı ve beslenmesini etkileyen bileşenler hakkında kısaca bahseder misiniz?

- Bu konu ile ilgilenmemdeki esas amillerden birisi bu hadistir. İkinci olarak, Türkiye’de yetişmekte olan bu bitkinin kimyevi kompozisyonu ile ilgili detaylı bilgilerin bulunmamasıdır. Ancak branşım itibariyle tıbbi yönlerini ilmi olarak araştırmak mümkün olmadığından, kimyevi kompozisyonunu araştırmayı düşündüm. Araştırmamız gıda alanında dünyanın birinci sınıf dergilerinden biri olan, İngiltere’de yayımlanan “Food Chemfstry”de (yıl 1993, sayı 48) yayınlanmıştır.

Araştırma sonucunda çörekotunda yüksek oranda protein (%20), yağ (%30), karbonhidrat (%37) ve potasyum (1180 mg/l00gr) tespit edilmiştir. Yağında ise vücutta yapılamayan, mutlaka dışarıdan alınması gerekli olan Linoleik asidinin yüksek oranda (%61) ihtiva ettiğini bulduk. Ayrıca diğer yemeklik yağlarda bulunmayan bir yağ asidi olan ve prostaglandinlerin (özellikle kadınlarda ovülasyon, menustrasyon ve hamilelikte üreme sistemlerinde fonksiyonel olup, rahim kaslarının kasılmasını stimule ederler) üretiminde kullanılan Eicosadienoik asidin varlığı tespit edilmiştir (% 17). Yine E-vitamini aktivitesi ve antioksidan tesir gösteren tokoferollerin bulunduğu ve bunların toplam miktarının 340 mg/kg gibi önemli seviyede olduğu bulunmuştur.

Ayrıca suda çözünen vitaminler olarak bilinen B-grubu vitaminlerinden B1, B2, B6, niasin ve folik asidin bulunduğu, bunardan özellikle B1, B6 ve niasinin çok yüksek oranlarda olduğu tespit edilmiştir. Mineral maddelerden potasyumun yanında, önemli miktarlarda kalsiyum, sodyum ve demir elementlerini ihtiva etmektedir.

Çörekotunda şimdiye kadar hiçbir yerde araştırılmamış olan fenolik bileşikleri toplam polifenol olarak tayin ettik. Bu bileşikler yemeklik yağlardan sadece natürel zeytinyağında önemli miktarlarda bulunur. Çörekotunda bulunan miktarının zeytinyağındakinin 4-5 katı fazla olduğu tespit edilmiştir.Bu bileşiklerin değişik tiplerde olabileceği ve buna bağlı olarak farklı tesirlere sahip oldukları bildirilmektedir. Mesela kan serumundaki düşük yoğunluklu Lipoproteinlerin (LDL) oksidasyonunu önledikleri, tansiyon düşürücü (hypotensiv) etkilerinin olduğu, iyileştirici ve ateş düşürücü (anti-inflammatory) etki yaptıkları ve tabii antibiyotik etki gösterdikleri son yıllarda yapılan uluslararası yayınlarda bahsedilmektedir.

Vitaminlerin ise organizmada mutlaka bulunması gerekli maddeler olduğu, eksikliğinde değişik rahatsızlıkların ortaya çıktığı bilinmektedir. Vitaminler ve mineral maddeleri aynı zamanda metabolik faaliyetlerde bioregulatör görevi de yaparlar.

Literatür bilgilerine göre çörekotundaki proteinlerin 15 ayrı amino asitten meydana geldiği, bunların 9 tanesinin ise esansiyel olduğu (vücutta sentezlenemeyen) kaydedilmektedir.

-Literatür taraması esnasında çörekotu ile ilgili enteresan bir tespit dikkatinizi çekti mi?

- Yapılan çalışmaların daha ziyade çörekotunun kimyevi yapısı ile ilgili ve çok az sayıda olduğunu tespit ettik. Çörekotunun çok önemli tıbbi etkilerinden bahsedilmesine rağmen, detaylı ve ciddi olarak bunların araştırılmadığı, bu konudaki yayınlardan anlaşılmaktadır. Özellikle kimyevi yapısında bulunan bazı maddelerin fonksiyonel özellikleri göz önüne alınarak tıbbi etkileri yönünden ciddi araştırmalar planlanabilir, düşüncesindeyim.

-Bu konu hakkında değerli bilgiler sunarak bizleri aydınlattığınız için teşekkür ederim hocam. Çalışmalarınızın muvaffakiyetle devamını diliyoruz...

-Ben teşekkür ederim.

BÜYÜK BİR HAZİNE

Çörekotu ölüm dışında her hastalığa şifadır.”

Bu sözü yüzyıllar önce İs1am Peygamberi Hz. Muhammed (say) söylemiş. İfadenin özünde yatan mana ve bilimsel gerçek bizim aklımıza henüz düştü. Bilim adamlarımızın zihninde yeni yeni canlanan bu tarihi söz ile birlikte bugün Avrupa’da çörekotunun (Nigella sativa) sayısız faydaları da keşfedilmeye başlandı. Düğünçiçeğigiller familyasının Niggella cinsi olan çörekotu, Alman halkı arasında “yeşillik içindeki düğün çiçeği”olarak tanınır, ancak şifalı oluşundan pek çoğunun halen haberi yok gibidir.

Hz. Muhammed (sav)’den ‘bu yana Asya ülkeleri ve Uzak Doğuda “her derde deva” olarak kabul edilen bu nazenin bitkinin yağı da tohumu kadar şifa kaynağıdır. Özellikle sedef hastalığı, yüz felci ve iltihaplanmalarda etkilidir. Enteresandır ki, çörekotunda parazitler barınamamaktadır. Bu özelliğinden dolayı tütsüsü yapılarak haşaratın eve girmesi önlendiği bilinir.

Yaklaşık olarak 20-30 cm yüksekliğe erişebilen ,otsu,yaz aylarında (Haziran, Temmuz) mavi, yeşil renkli çiçekler açan, güzel kokulu bir bitkidir. Yol kenarları ve ekin tarlalarında çokça rastlamak mümkündür.

Elde ettiğimiz Doğu kaynaklarında çörekotunun, kısaca şu faydaları görülmektedir: Öncelikle acımsı maddesi ile iştah açıcıdır. Bununla beraber uyarıcı, süt artırıcı, idrar ve adet söktürücü yönü vardır. Alaca hastalığı, ateşli hastalıklar, mide rahatsızlıkları, nefes darlığı, baş-diş ağrıları, unutkanlık, bağırsak parazitleri, böbrek rahatsızlıkları, basur gibi hastalıkları tedavide etkilidir.

Yeni yeni araştırmalar ise çörekotunun antibakteriyel, parazit koyucu ve mantar önleyici özelliklerinin varlığını teyit ediyor.

ABD’nin Kuzey Carolina eyaletinin Cancer ImmunoBiology araştırma merkezi uzmanlarınca, Nigella sativa’nın bileşiğinde kemik iliği ve bağışıklık hücrelerini artırıcı bir maddenin varlığını tesbitle, kansere karşı da etkili olduğu anlaşılmıştır.

Araştırmacıların deyimiyle yüksekliğe erişebilen, otsu, yaz ürününü çoğalttığı, virüslere karşı hücreleri koruduğu, tümör hücrelerini parçalayıp, yok ettiği ve antikor üretim merkezi olan Blenfositlerinin (antikor yapıcı) miktarını artırdığı anlaşılmıştır. Çörekotundaki bu bileşim, kanseri önleme ve tedavide başrol oynamaktadır.

Çörekotu yağı içinde bulunan doymamış yağ asitleri sayesinde, bağışıklık sistemini düzenleyen önemli bazı maddeler sentezlenir. Dolayısıyla bu yağ ile polen alerjisi gibi birçok alerjik rahatsızlıklar, iltihaplanma, sinire bağlı deri hastalıkları ve astım tedavi edilebilmektedir. Ayrıca saç dökülmesine ve kepeğe karşı etkilidir. Çörekotunun bileşiminde kısaca tanen, saponinler, şekerler ve nigellin ile connigellin alkaloidleri bulunmaktadır.

Yüzyıllar önce Doğu’dan yükselen bu gibi manalı ve değer ifade eden sözlerin dikkate alınması, değerlendirilmesi dileğiyle diyorum.  (ziya AYDIN)


26 Şubat 2010 Cuma

Bebek Gibi Cilt İçin!

Kadifemsi bir dokunuş ve bebek gibi cilde sahip olmak için kendinize özel 15 dakika ayırmanız yeterli! Mutfağınızdaki malzemelerle kolayca hazırlayıp kullanabileceğiniz cilt bakım maskeleri cildinizi besleyip kendini yenilemesine yardımcı olacak...
Kuru Ciltler için,

Yumurta sarısı ve sütle hazırlanan cilt bakım maskesi; kuru ciltleri nemlendirir ve doğal bir yumuşaklık kazandırır. Haftada 1 kez uygulayabileceğiniz cilt maskesi; cildinizi besleyip yenilenmesine yardımcı olacaktır.

Malzemeler,

1 adet yumurta sarısı

1 yemek kaşığı süt

Hazırlanışı ve Uygulaması,

Cam bir kâsede süt ve yumurta sarısını karıştırın.

Karışımı yüz ve boyun bölgenize sürün.

Maskeyi 15 dakika bekletin.

Sürenin sonunda sırasıyla ılık ve soğuk suyla yüzünüzü yıkayın.

Yumuşak bir havluyla yuvarlak hareketlerle kurulayın.

Yağlı ve Karma Ciltler için,

Bal, süt ve limon suyu ile hazırlanan yağlı ve karma ciltlere özel bakım maskesi; cildi derinlemesine temizler, hücrelerin yenilenmesini sağlar ve ciltteki yağ oranını dengeler. Yağlı ve karma ciltler için bakım maskesini 2 haftada 1 kez uygulayabilirsiniz.

Malzemeler,

1 yemek kaşığı bal

1 yemek kaşığı limon suyu

Yarım yemek kaşığı yağsız süt

Hazırlanışı ve Uygulaması,

Cam bir kâsede bal, limon suyu ve sütü karıştırın.

Yüz ve boyun bölgesine karışımı uygulayın.

Maske; cildinizde hafif kuruyana kadar bekletin.

Cildinizi arındırmak için önce ılık ardından soğuk suyla yüzünüzü yıkayın.

Yumuşak bir havluyla yuvarlak hareketlerle kurulayın.

18 Şubat 2010 Perşembe

Ruşeym Nedir? Etkileri Nelerdir?




Buğdayın işlenerek una dönüştürülmesi sürecinde özel ayrıştırma işlemleri sonucunda 1 tonundan sadece 1 kilogram elde edilen ve E vitamini bakımından zengin olduğu belirtilen ”ruşeym” (wheat germ) Buğdayın özü demek. Bu bilinen Buğday taneciğinin en tepesindeki cücüktür. Buğdayın iç bölümünden oluşur. Tepesindeki o küçücük hayat kaynağı, Bitki oluşmasını sağlayan rüşeym’dir.

Buğday ruşeymi, tanenin filizlendiği bölgedir. Muhteviyatında yüksek miktarda A,E ve B1 vitamini, lesitin, esansiyel yağ asitleri ve proteinler ile minerallerden çinko, manganez ve krom bulunmaktadır. Döllenmeden sonra oluşan tohumda bitki embriyosu ile beraber besin deposu bulunur. Embriyo, bitkinin küçük bir kopyasını içinde barındırır. Besin deposu ise, bitki kendi besinini üretebilecek hale gelene kadar embriyonun büyümesini sağlayacaktır.
Döllenmeden sonra tohum oluşurken bitki türüne göre nişasta ve protein ile birlikte şeker ve yağ da tohumla birlikte besin olarak depolanır. Nişasta tohum için gerekli olan enerji kaynağını sağlar. Depolanmış proteinler de bitki açısından önemli olan diğer proteinleri inşa etmek için embriyonun ihtiyaç duyacağı aminoasitleri sağlayacaktır. Buğdaydaki toplam proteinin yaklaşık % 8’ini içeren ruşeymin protein miktarı % 30 civarındadır.

Buğday ruşeymi tüm tanenin % 2-3’ünü oluşturur ve gıdalarda, kozmetikte aranan bir üründür. Gıda kullanımına uygun olan ruşeym oranı en fazla % 0,5’tir. Geleneksel bir değirmen sisteminde ruşeym, kepek azaltma pasajlarında elde edilir.

İçinde vücut için gerekli besin öğelerinin bir çoğunu yüksek miktarda içeren buğday ruşeymi, değerli bir maddedir. Bu maddenin % 15 oranında ekmeğe ilave edilmesi ile besin değeri yüksek, oldukça lezzetli ve iç yapısı homojen bir ekmek elde edilmiştir. Bu ekmeğin yeni bir çeşit ekmek olarak piyasaya sunulması, yeterli ve dengeli beslenme konusunda tüketiciye bir katkı olmuştur.



DİKKAT: ”çölyak hastaları” ve lif kullanımı sonucunda yan etkilere maruz kalanlar tarafından tüketilmemelidir.

NASIL TÜKETİLİYOR?: Ruşeym, soğuk süt veya yoğurt ile karıştırılabiliyor, taze ya da kuru meyveye ilave edilerek zenginleştirilebiliyor. Çorba, salata gibi yiyeceklerin üzerine serpilerek kullanılabiliyor. Yemek pişirirken baharat yerine vitamin olarak kullanabilecek bu ürün, aynı zamanda dünya mutfağındaki çeşitli yemek tarifleri için tercih ediliyor.

Aktar (Âttar) ?



İlaçların yapılmasında kullanılan bitkisel, hayvansal ve madensel ilkel maddeleri (drog) satanlar için kullanılan kelimedir. Bu kelimenin Arapça "attar"(güzel kokular satan) kelimesinden geldiği bazı sözlüklerde kayıtlı ise de S.Ünver bunun doğru olmadığını, bu kelimenin "akkar" kelimesi ile ilgili olduğunu, aşağıdaki şekilde açıklamaktadır.

"Aktar tabiri Akkar'dan gelir. Tıpkı attar veznindedir. Akkar, devaların aslı ve kökeni anlamındadır. Bunun cemi ise akakirdir. Akakir'in aslı ise Arapça'ya Yunanca veya Süryanice gibi baska bir dilden girdiği zannolunur ve bugünkü anlamı (drog) mukabilidir."



(Kaynak: Prf.Dr. Turhan Baytop)

Fitoterapi Nedir?


Phyto:bitki, Therapy: tedavi kelimelerinin bütünleşmesi ile oluşmuş bir terimdir.

İlk çağlardan bu yana insanlar acılarını dindirmek hastalıklarından kurtulmak için içgüdüleriyle şifa aramaya yönelmişlerdir.Öncelikle bitkilerden deva bulmaya çalışmışlardır.Çevrelerindeki bitkilerin yararlarını ve zararlarını zaman zaman acı tecrübelerle de olsa öğrenmişlerdir.

Bitkisel maddelerin kimyasal ve fizyolojik etkilerini araştıran ilaç haline getirebilen tüm doğal kaynaklı inceleyen bilim dalı Farmokognozi adını alır.Farmakognozi eğitimi Eczacılık fakültelerinde iki yıl süreyle verilmektedir.Eczacılar birinci sınıflarında Farmosotik Botanik derslerinde tıbbi bitkileri sistematik olarak incelerler.3ve 4sınıfta ise Farmokognazi dersi ile tıbbi bitkilerin mikroskobik olarak tanınması,etken maddelerini,bunların kimyasal yapısını ,teşhisini miktar tayinini inceler.Buradan da anlaşılmaktadır ki; bitkilerle tedavi yada fitoterapi alternatif tıp statüsünün üstünde bir yer olmaktadır.


(Uz.Dr. Selim Yavuzdemir)